İstanbul’un hareketli bir yaz sabahıydı. 24 yaşında, reklam ajansında çalışan, sabahları kahve olmadan ayılmayan bir adamdım. Beyoğlu’nun dar sokaklarında, her zaman uğradığım küçük bir kafe vardı. Burası, hem sakin hem de havalı bir yerdi; vintage dekoru, loş ışıkları ve plak çalardan yükselen hafif caz melodileriyle, şehrin kaosundan kaçış noktamdı. Ama asıl çekici olan, barista Zeynep’ti. 27 yaşında, kısa kesim siyah saçlı, zeytin yeşili gözlü, her zaman kolunda birkaç bileklik, boynunda ince bir kolyeyle dolaşan bir kadın. Dar siyah tişörtleri ve kot şortlarıyla, kahve yaparken bile sanki bir dans sergiliyordu. Zeynep, müşterilere karşı her zaman nazikti, ama biraz mesafeliydi. Onunla birkaç kelime etmek bile, günümü güzelleştirirdi.
O sabah, ajansa yetişmeden önce kafeye uğradım. Saat erken, kafe henüz sakin. Tezgâhın arkasında Zeynep, espresso makinesini temizliyordu. “Günaydın, her zamankinden bir latte lütfen,” dedim, gülümseyerek. Zeynep, başını kaldırıp bana baktı, ama yüzünde o alıştığım gülümseme yoktu. “Makine arızalı, kahve yok,” dedi, soğuk bir tonda. “Başka ne istersin?”
“Şaka mı bu?” dedim, şaşkınlıkla. “Zeynep, sensiz sabahlar zaten zor, bir de kahvesiz mi bırakacaksın?” Gülümsemeye çalıştım, ama o, kaşlarını kaldırdı. “Ciddi ol, makine bozuk. İstersen çay yaparım, ama kahve bekleme,” dedi, kollarını göğsünde kavuşturarak.
Bu tavrı, hem sinirimi bozdu hem de içimde bir şeyler kıpırdattı. Zeynep’in o kendinden emin, biraz kibirli duruşu, beni hem çıldırtsa da ona karşı bir çekim hissediyordum. Haftalardır her sabah burada, onunla iki kelime etmek için bahaneler uyduruyordum. “Zeynep, lütfen,” dedim, tezgâha yaslanarak. “Bir çözüm bulalım. Kahve olmadan bu gün çekilmez.”
Zeynep, bir an duraksadı, sonra alaycı bir gülümsemeyle, “Çözüm mü? Ne sunacaksın bakalım? Bedava kahve isteyen çok, neden seni ayrıcalıklı yapayım?” dedi. O yeşil gözler, sanki beni tartıyordu. O an, yorgunluğum, sabahın stresi ve Zeynep’in meydan okuyan bakışı birleşti, içimde bir ateş yaktı.
“Ayrıcalıklı mı?” dedim, sesime hafif bir meydan okuma katarak. “Belki seni ikna edecek bir şeyler bulurum.” Zeynep, tezgâhın arkasından biraz daha yaklaştı, sesini alçalttı. “Ciddi misin?” dedi, dudaklarında muzip bir gülümseme. “Ne kadar cesursun, görelim.”
O an, cesaretimle arzularım çarpıştı. Kafe boştu, sadece biz vardık. “Test etmek ister misin?” dedim, gözlerimin içine bakarak. Zeynep, bir an sustu, sonra tezgâhın yanındaki arka odaya işaret etti. “Orada konuşalım,” dedi, fısıltıyla. Kapıyı araladı, içeri süzüldük. Arka oda, kahve çuvalları, birkaç kutu ve küçük bir masa ile doluydu. Loş ışık, onun tenini daha da çekici kılıyordu.
“Ne sunacaksın dedin?” diye sordu Zeynep, masaya yaslanarak. Üzerindeki siyah tişört, vücudunu sarmıştı; şortu, uzun bacaklarını ortaya çıkarıyordu. “Sana bir sabah hediyesi,” dedim, yanına yaklaşarak. Elimi beline koydum, o da hafifçe titredi, ama geri çekilmedi. “Ciddiymişsin,” dedi, gülümseyerek. Dudaklarımız birleştiğinde, caz melodileri, kahve kokusu ve onun sıcak nefesiyle her şey kayboldu.
Zeynep’in tişörtünü sıyırdım, o da benim gömleğimin düğmelerine uzandı. Masanın üzerine oturdu, bacaklarını araladı. “Sessiz ol, kapı kilitli değil,” dedi, ama sesi artık o mesafeli baristaya ait değildi; tamamen arzuya teslimdi. Şortunu indirdim, o da beni kendine çekti. Arka odanın dar alanında, birbirimize sarıldık. Zeynep’in inlemeleri, dışarıdaki plak çaların sesine karıştı. Onun o kibirli duruşu, şimdi sadece tutkuya dönüşmüştü. Elleri sırtımda, benim ellerim kalçalarında, sanki zaman durmuştu. Kahve çuvallarının kokusu, onun parfümüyle birleşti; o an, ne makine, ne kahve, ne de ajans umurumdaydı. Sadece Zeynep ve ben vardık, yasak bir dansın içinde.
Sonunda, nefes nefese, masaya yaslandık. Zeynep, saçlarını düzeltti, tişörtünü giydi. “Kahve makinesi aslında çalışıyor,” dedi, gülümseyerek. “Ama bu, daha iyi bir sabah hediyesiydi.” Tezgâha döndü, bir latte hazırladı, bardağı uzattı. “Bu bedava,” dedi, göz kırparak. “Ama yarın yine gel, belki başka bir arıza çıkar.”
O sabah, latte’mi içip ajansa gittim, ama aklım Zeynep’in yeşil gözlerinde, arka odadaki o ateşli anlarda kaldı. Yaz boyunca, her sabah kafeye uğradım. Bazen bir kahve, bazen bir bahane, ama arka oda, bizim sırrımızın mekânı oldu. Zeynep’le geçirdiğim her an, İstanbul’un kaotik günlerini unutulmaz kıldı. Belki de bu, sadece bir yaz macerasıydı. Ama o masanın üzerinde, sadece tutku ve zafer vardı.
Günler geçti, ama Zeynep’le aramızdaki bu oyun devam etti. Kafe, artık sadece kahve içtiğim bir yer değil, gizli buluşmalarımızın sahnesiydi. Her sabah, tezgâhın ardındaki o gülümsemesiyle beni karşılardı. Bazen, “Makine yine arızalı,” derdi, sırıtarak, ve biz yine arka odaya süzülürdük. Zeynep, dışarıdan bakıldığında havalı, mesafeli bir baristaydı, ama benim için, o yeşil gözlerin ardında yanan bir ateşti. Onunla geçirdiğim anlar, sadece fiziksel bir çekim değildi; aramızda, sözlere dökülmeyen bir bağ oluşmuştu. Belki de bu, sadece yazın sıcağında filizlenen bir histi, ama her anı, kalbimde bir iz bıraktı.
Bir gün, kafeye gittiğimde Zeynep’i tezgâhta göremedim. Yerine başka bir barista vardı. “Zeynep nerede?” diye sordum, içimde bir huzursuzlukla. “O, başka bir şubeye geçti,” dedi yeni çocuk, omuz silkerek. O an, sanki bir şeyler eksildi. Telefon numarasını almamıştım, sadece kafede, o anlarda birbirimize aittik. Ama Zeynep’in bıraktığı tat, her sabah içtiğim kahveden daha kalıcıydı. Belki bir gün, başka bir kafede, yine o yeşil gözlere rastlarım. O zamana kadar, arka odanın anıları, İstanbul’un yaz gecelerinde benimle yaşamaya devam edecek.
Ben Ayşe, 43 yaşında, kocam beş yıl önce öldü, oğlum Can’la yalnız yaşıyoruz. Can, 22 yaşında, uzun boylu, kaslı, son zamanlarda bana garip bakıyor...
Ben Eda, 27 yaşında, bir yıllık evliyim, kocamla güzel bir hayatımız var ama yatakta pek ateşli değil, cinsellikte amatör sayılırım. Mahallenin bak...
Ben Mert, 22 yaşında, üniversite öğrencisiyim. Ablam Derya, 28 yaşında,...
Ben şu anda 33 yaşında evli biriyim. Benim...
Herkese slm benim adım Tuğba. Daha önceleri, yani evlenmeden önceleri de sex hikayeleri okurdum. Özellikle karısını siktirenlerin, kocasını aldıp b...
Ben Ozan, 24 yaşında, bekarım, evde kız kardeşim Ece’yle yaşıyoruz. Ece...
Ben Aslı, 24 yaşında, sevgilim Mert’le iki yıldır birlikteyiz, cinselli...
Ben Ceren, 18 yaşında, liseliyim, son sınıftayım. Okul müdürü Hakan Bey...
Iyi günler ben elazığdan timuçin size anne...
Alt komşularım dul 37 yaşındaki bir anneyle 19 yaşındaki kızıydı.annesi çok bakımlı,sarışın,balık etliydi.hep etek giyer,bazen minili dolaşır beni ...